Sosyal Medya

Makale

Ayıboğan Mustafa’nın gurur gecesi

Yıl bin dokuz yüz seksen. Dördümü bitirip beşime girmeme çok az kalmış. Demek ki babam tam üç yıl sonra gidecek Menzil'e. Bu yolculuğun ardından bırakacak su gibi tükettiği alkolü. Fakat o günlerde hızlı solcu. Sonradan öğreniyorum ki 80 öncesinin deli bozuk günlerinde hızlı ülkücü Resul amcamla hayatta kalabilmelerini birbirlerine borçlular. Biri yakalandığında 'Dev-Sol'cu Ayıboğan Mustafa'nın kardeşiyim lan ben' diyor, diğeri yakalandığında 'ülkücü Resul'ün abisiyim ulan!'

Hep heybetli bir adam oldu babam. İki yıl önce şeker yüzünden halı sahayı terk etmek zorunda kalana kadar da hep iyi top oynadı. Lakabını da zaten futbola borçlu. Askerde komutanıyla aynı topa çıkmışlar. Babam havada asılı kalıp top yerine komutana yerleştirince kafayı, lakabı da öylece asılı kalmış üzerinde: 'Ayıboğan Mustafa.' Döneminin ünlü bir boksöründen mülhem.

O günü hatırlıyor gibiyim. Şimdi yerinde bir dünya ev olan 'su deposu tepesi'nden tarraka sesleri geliyordu. Bir şeye benzetememiştim bu sesleri. Bundan dört beş ay sonra Ankara sokaklarında gördüğüm tankları da benzetememiştim bir şeye. Böyle çelik yığını şeyler.

Araya gireyim. Herhalde 82'de falan yazın köye gittiğimde bir akrabamız, 'senin buban anarşit' demişti bana. Ben de ona 'benim babam anarşist değil, sensin anarşist deyyus' deyip basmıştım feryadı. Hala bayramların kalabalık aile sofralarında en sık anlatılan menkıbelerimden biridir.

O gün büyükbabamın yanına yeğeni Hafız İsmail amcanın geldiğini, büyükbabamın suratının çok asık olduğunu, kafa kafaya verip usul usul durum değerlendirmesi yaptıklarını da hatırlıyor gibiyim. Sadece kesik kesik cümleler var zihnimde: 'Amca, Mustafa'yı alırlarsa gözaltında başına iş gelir.' 'Resul'ün de durumu kritik olur.' 'Bir tanıdık hakim bulsak...' 'Var tabii, bozduruveririz hepsini.'

Nasıl olduğunu, büyükbabamın bu işi nasıl başardığını hala sormadım ama babamı da amcamı da alıp götürmediler bir yere.

Babam Menzil sofisi olduktan sonra çok kez hacı da olunca kendisine 'Ayıboğan Mustafa' diyen kalmadı. Artık o 'Hacı Mustafa' idi. Hacı Mustafa idi ama 'bir kez devrimci olan her zaman devrimci olur' denilmiştir malum. 28 Şubat'ın karanlık günlerinde 'bu işin silahla olacağını bilsem hemen harekete geçerim' cümlesini kurmuştur mesela. Hatta bana 'oğlum, iş silaha kalırsa korkma sakın. Sıkı dur' diyen adamdır babam.

Gençliğimde çok sorardım babama 80 darbesini ve öncesini. 'Ne olacak, önce aynı yerden silah dağıttılar, sonra kardeşi kardeşe kırdırdılar, ardından da ülkeye istedikleri şekli verdiler' olurdu cevabı genellikle. Sıkça tekrar ettiği bir cümlesini de hatırlıyorum: 'Millet tankları görünce perdeleri kapattı. Ne olduysa o ara oldu memlekete.'

Henüz etraflıca konuşacak fırsatımız olmadı ama adım gibi biliyorum 60 yaşına gelmiş Hacı Mustafa'nın o gece neler hissettiğini. Köprünün üzerindeyken beni aradığında üzerimize yağan kurşun seslerini duymuştur elbet. Duymadıysa da televizyondan izlemiştir. Evladının canından endişe etmiş midir? Elbette etmiştir. Hangi baba etmez ki? Fakat bir yandan da 'o günler' gelmiştir aklına. Milletin tankları görünce perdeleri kapattığı günler gelip üşüşmüştür zihnine. Oğlunun ve oğluna benzeyen binlerce, on binlerce insanın o esnada yaptığı şeyden gururlanmıştır ki o biçim.

Emin olun Fetih Suresini yahut Yasin'i yahut İnşirah'ı bitirince hacılığı da koymuştur bir kenara. Memlekete bunu yapmak isteyenlere ağzını doldura doldura, hakkını vere vere sövmüştür ki lügatlerin ağzı açık kalmıştır hayretten.

Yaşlandıkça duygusal bir adama dönüşmeye başladı koca Ayıboğan Mustafa. O yüzden şöyle ağladığını belli etmekten çekinerek, ağlamasını dudaklarının titremesi ile bastırmaya çalışarak gözyaşı da dökmüştür memleket için.

Babamdan öğrendiğim pek çok şahane şey var. Onların başında ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim bu aziz topraklara ihanet etmemek gelir. Bir de vakti zamanı gelince hakkımı aramaktan tereddüt etmemek, hakikati haykırmaktan çekinmemek.

Biliyorum. Şu anda; üzerlerine titreseler, başlarına gelecek en küçük şeyden endişe etseler de 'bizim çocuk ona öğrettiklerimi anlamış Elhamdülillah' diye içten içe gururlanan milyonlarca baba, milyonlarca anne var. Ve tabii ki 'anamı, babamı mahcup etmedim. Onların Menderes asılırken, 80'de kınalı kuzular darağaçlarında sallandırılırken, 28 Şubat'ta insanlara dünya dar edilirken yaşamak zorunda kaldıkları 'mahcubiyet' duygusunu ben bu kez yaşamadım, onlara da yaşatmadım' diyen milyonlarca evlat... Hamdolsun.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.